Naber gençler ?

Naber gençler ?
Paranız felan var mı ?

21 Ocak 2011 Cuma

Benzin de Ucuzlasın İstiyorum Bazen

Facebook'ta bir arkadaşım ya da onun başka arkadaşı tarafından çekilip etiketlenen bir fotoğrafta arkadan geçen/oturan bir insanı tanımak istiyorum ben. Yani "Aa amcam lan bu benim?!!??" demek istiyorum. Hatta mümkünse skandal yaratacak bir görüntü görmek istiyorum. "E o yanındaki yengem değil??" gibi. Ya da daha da abartarak "Amcamın öpüştüğü erkek mi lan?!?!" seviyesinde olursa daha da tatmin edici olur.

İş görüşmesinde görüşülen kişinin geveze olmamasını istiyorum ayrıca. "Hep ben anlattım biraz da siz kendinizden bahsedin ehe" deyip sonra ben başlayınca tekrar lafımı kesip iş yerindeki anılarından o an ilk aklına geleni anlatmaya başlayan adamlardan da nefret ediyorum. Hele kızının karısının fotoğrafını göstererek "Ah ne şeker şeylermiş!" dememi bekleyen adamlar toplama kampına toplansın istiyorum. Banane lan senin karından kızından ? Evinize temizliğe mi geleceğim, çocuğuna dadı olarak mı istihdam edeceksin, nedir?

Konuyla alakalı olarak iş görüşmesine de eşofmanla gitmek istiyorum. Hatta haşortmanla gitmek istiyorum, daha samimi.

Bir de evde mühendislik mesleğimden dolayı teknik danışman muamelesi görmek de istemiyorum. Az önce annem sehpanın camını kırmış, bana "bu camlar pahalı mıdır?" diye sordu. Normal bir insanın "Ben nereden bileyim, camcı mıyım ben?" diye cevap vermesi gerekirken ben "O camlar hem temperli hem de kenarları taşlı, o yüzden o boyutlardaki düz camların nereden baksan 2 3 katı fiyatına alırsın" dedim. Hadi neyse bu bir şov aslında bir açıdan, ama bazen tıkanıyorum. Bazen gerçekten bilmem gereken bir şeyi hatırlayamıyorum -ya da bilmiyorum. Ya da çok saçma sorular geliyor (-pilava ne kadar su koyayım? -sence bu halıdaki lekeyi nasıl çıkarabiliriz? -bu buzdolabındaki tıkırtı nereden geliyor olabilir? vs), akabinde "Sen ne biçim mühendissin yea" diye aşağılanıyorum.

Neyse şu an çok rahatladım, öpüyorum hepinizi gözlerinizden.

11 Ocak 2011 Salı

Köyümüze Dönelim Bu Ne Ya

Teknolojiden nefret ediyorum.

Her zaman değil tabii, bazen sadece.

Mesela annem çamaşırları as deyip gitti, çamaşır makinası bir saattir ötüyor, çamaşır bitti gel beni as diye, eskiden olsa "yeeaa anneaa unutmuşum yeaa" gibi yavşak yaklaşımlarla çamaşır asma işinden sıyırabiliyordum lakin şimdi öyle bir şansım kalmadı. Makina öyle bir ötüyor ki, şimdi alt komşu gelecek çamaşırı asayım diye, o derece.

Annem bir de press kahve makinası almış, ikide bir "kahve içer misin?" diye soruyor çünkü kahve yapmaya bayılıyor. Oyuncak kamyon alan bir çocuğun sürekli kamyonculuk oynamak istemesi gibi. İçimiz dışımız kahve oldu tabii, orası ayrı. Gerçi şimdi evde yok, gittim ben kendim kahve yaptım. Ablası evde olmayınca makyaj malzemelerini kullanan kızlar gibi.

Bir de çat çut fotoğraf çekenlerden nefret ediyorum. Eskiden 36lık poz vardı, kendisi de pahalıydı tab da pahalıydı, o yüzden sadece doğum günlerinde düğünlerde falan fotoğraf çekiyorduk. Şimdi herkesin elinde bir fotoğraf makinası, neymiş efendim, anı ölümsüzleştiriyorlarmış. Eh be canım kardeşim, ölümsüzleştirmediğin hiç bir an kalmadı ki, basit bir hesapla 3 saat birlikte geçirsek 10800 an yapar, sen çekmişsin 20000 fotoğraf ! Napacaksın, peş peşe ekleyip bu günü tekrar mı yaşayacaksın yani ?

Fütursuzca en iyisinden notebook alan bilgisayardan anlamayan insanlardan da nefret ediyorum. 16 çekirdekliymiş amcanın bilgisayarı ? Ne yapıyorsun amca sen o çekirdeklerle ? Tek çekirdek varken çok mu zorlanıyordun autocad çalıştırmakta, çözünürlük mü rahatsız ediyordu, kilitleniyor muydu bilgisayarın ? O aradaki çekirdek farkına verdiğin parayla git torunlarına hediye al amca, sana tek faydası kahvede hava atmak çünkü. Teknolojik olarak bir katkısı yok yani.

Halamın cep telefonu var, yaklaşık 55 yaşında hacı halamın telefonu ilahi ile çalıyor. (Ne zaman yanımızda telefonu çalsa, kuzenlerle birlikte aczimendi taklidi yapmaya başlıyoruz)

Neyse gideyim bir balyoz bulup şu makinayı kırayım, bir de çamaşırları asayım, siz de yazıma teknolojinin sözlük anlamıyla giriş yapmadığım için bana minnet edin, hadi bakayım.

9 Ocak 2011 Pazar

Denyo Doğulmaz Denyo Olunur

Geçmişimizin en utanç verici taraflarından biri bence “beğenilen kötü espriler”dir. Döner dolaşır karşımıza çıkarlar. Tam espriyi patlatıp milleti kahkahadan yıldırmışken ortamda birisi çıkıp “Ya üstat sen geçen bir de şey demiştin ya, ölmüştük biz” deyip en kötü esprilerinizden seçmeceler yapar gibi sizi oracıkta yere yıkabilir.

Halbuki sizin boş bir anınıza gelip öylesine söylediğiniz, gelişine salladığınız bir espridir bu.

Ya da espriyi yaptığınızda çok küçük de olabilirsiniz. Eğer bu şık geçerli ise, o pis esprinizi bir türlü unutamayan, şüphesiz ki yakın akrabalarınızdan biridir.

10 yaş civarlarındayken ailece oturduğumuz yemek masasında kardeşim önüne yemek döküp babam da ona “düğme yaptın yine” deyince ben de “bu kez fermuar oldu baba” demiştim. Halbuki bundan sonraki hayatımı etkileyeceğini nereden bilebilirdim? Babamla annem gülme krizine girdiler. (Mizah anlayışı düşük bir aileyiz, yapabilecek bir şey yok, mukadderat.) Sonra eve gelen herkese konu açıldıkça anlattılar. Herkes ayrı güldü, “şakacı seni” diye sevdiler beni. Sonra da vay efendim bizim kız niye zevzek oldu... Eh olur tabi, vur kafasına “gerizekalı otur yemeğini ye, ne fermuarı!” de, ben de bileyim ki bu tip espriler aile camiasında prim yapmıyor.

Bir de ortaokuldayken söylediğim bir şeyi evde anlatma gafletinde bulunmuştum, o da yine onulmaz yaralarımdan. Hoca “Dilara senin ceketin nerede?” dedi bir arkadaşa, ben de “Hocam Dilara’nın ceketi şarjda siz onun kusuruna bakmayın.” dedim, hoca çok gülünce çok komik bir şey söyledim sanıp evde heyecanla anlattım. Hocam buradan size de seslenmek isterim, yarın birgün beni işten atarlarsa denyoluğum yüzünden, hoşunuza gidecek mi? Kusura bakmayın ama sizin de payınız büyük.

Neyse annemler – özellikle babam, kendilerinden geçtiler bunu duyunca. 9. dereceden akrabalarımıza ve 4 mahalle ötemize kadar anlattılar. Duyan amcalar teyzeler yarılıyor böyle, görseniz dünyaca ünlü komedyen gelmiş şov yapıyor sanırsınız.

İşte bu tip yersiz tatminlerden sonra zeka kendini geliştirmeyi bırakıyor bence. Daha sonra bakın nasıl bir insan olmuşum?

Bitirme tezimi hastaneler arası verimlilik ölçme yönünde yaptım. Ve kabaca “hastaları azaltarak verimliliği yükseltme” gibi bir şey önerdiğimi sunum yaparken ilgili slayt geldiğinde fark ettim.

Eski bir arkadaşıma giderken tam 3,5 saat 10 km’lik yerde arabayla 90 km falan yaptım. Tek sorunum karşı yola geçememiş olmamdı.

Bir gün yine aynı problemden kaynaklı, dalgınlıkla eski evime maksimum 10 km uzaklıkta bulunan otogardan ters yöne sapıp 30 km uzaklıktaki ilçeye kadar gittim.

Mail yoluyla iş başvurusu yaparken özgeçmişimi eklemediğimi fark ettim, tekrar mail atarken gmail beni uyardı “özgeçmişim ektedir dediniz ama ek yok?” diye. Bir mail sunucusundan bile daha denyoyum gördüğünüz üzere.

Bir gün şehirlerarası yolculuk yaparken yan yana iki otobüste de “İstanbul – 12:00” yazdığını fark edip, muavine artislik yapmak için “Bizim bineceğimizin hangisi olduğunu nasıl anlayacağız?” diye ukala ukala sordum, muavin de “O Nilüfer, bu Pamukkale, oradan anlayabilirsiniz” dedi. Kuyruğu sıkıştırıp bindim tabi, yolculuk boyunca su bile içmediğimi bahsetme gereği bile duymuyorum.

Ve bunların hepsi son 3 yıl içinde oldu, sadece çarpıcı olanları anlattım yoksa her gün bu tip şeyler yaşıyorum.

Dolayısıyla denyoluk genetik bir şey değil.

Her ne kadar dayımla babam eski zamanlarda sarhoşken birbirlerini bırakmak adına 3 saat iki evin arasında sürekli gidip gelseler de;
Kuzenlerimden birini diyafonda dilenciyle saatlerce sohbet ederken görsem de;
Küçük bir kasabada yaşayan amcamın, daha üniversiteye yeni başlamışken beni çok beğenen ev sahibinin oğluna alma isteklerine sırf ev kirasından kurtulabilmek için yandaş olmasına bir kaç ay katlansam da;
Almanya’dan tuvalet kağıdı getiren teyzeme “Bir tek aklını getirmeyi unutmuşsun.” diye çıkışan enişteme can-ı gönülden katılsam da;
Ameliyata girmeden narkozdan dili zor dönen dedemin, üstündeki metal eşyaları çıkartırken alyansı da alan ananeme “boş ol boş ol boş ol” diye üç kere zorla fısıldamasını duysam da yine de denyoluk genetik değil.

Hepsinin geçmişinin benimle aynı türde olduğunu düşünüyorum.

19 Aralık 2010 Pazar

Masal Dinledik, Gerizekalı Olduk


Hışımla girenler için açıklama : "Taam sen gerizekalı değilsin aferim en birinci sensin"
(bkz : )

Biz ki; (ayet gibi başlamış olabilirim ama bi iddiam yok) zamane gençleri olarak sürekli kendimize ve birbirimize neden bu kadar gerizekalı olduğumuzu soran insanlarız, ben cevabı buldum arkadaş.
Hep birlikte görelim şimdi (ekran gösteren, patron benim tribindeki spiker karizması)

Hep çocukluğa inen psikologlar vardır ya, hay ben onların çocukluğumuza inen yerlerini öpeyim ya. Nasıl akıl ettin, biri mi söyledi kendin mi buldun demek istediğim insanlar bunlar. Ne varsa çocuklukla var arkadaş çünkü, ("nedir bu arkadaş tripleri, önce o el bi insin" arkadaşları blog dışına alalım, lütfen zorluk çıkarmayın)

Bizi masallar bu hale getirdi bence. Nasıl psikopatlıklar, nasıl inanılması güç saçmalıklar var o masallarda hay gözünü yidiğimin masal yazarları. Naptınız lan bize ? Adım adım ilerleyelim, zira toptan blog yazmakta başarısızım, maddelemeden olmuyo.
  • Kırmızı Başlıklı Kız


Biz bi kere büyükanneyi burda öğrendik bence. Bizde annneanne var, babaanne var, büyükanne neymiş aq gavur gibi. Hatırlıyorum kuzenle (o babane ben anane diyorum diye sorun yaşıyoduk) büyükanne diycez diye nasıl kasmıştık, saçlarımız beyazlamıştı resmen daha 6 7 yaşlarındayken.

Artı a annem sen o kurdu nasıl büyükannen sandın, gerizekalı mısın sen ?

Ben tanıdım, annem tanıdı (masalı okurken) mahalle tanıdı, sen nasıl tanımadın o kurdu ? Yok burnun niye büyük, yok kaşın niye kara, yok ağzın niye çemçük. Lan işte büyükannene benzeyen bi yanı yok ki kurdun, demek sen dedeni görsen gitçen sorcan, a benim büyükannem senin niye çükün var falan diye.

Hadi onu da geçtim, bu kurdun nasıl bir kapasitesi var ki, (ağız ve mide olarak) hem sen tüm tüm büyükanneyi de kırmızı başlıklı kızı da yut, midende kalsın, sonra da avcı gelsin de karnından ikisini de sağ salim çıkarsın ? Sana o dişleri karıya kıza hava at diye mi verdiler lan, boğulcan bak öyle çiğnemeden yutarsan.
  • Sindrella


Cicim o nasıl bir ayakkabı ki bi tek senin ayağına oluyor, senin ayağın 24 numara mı ? Hadi diyelim ki 24 numara, ulan prens, armut prens, sen eline aldın o ayakkabıyı, baktın 3-6 yaş grubu reyonlarında bulunan bi ayakkabı, hala ne diye kızın peşine düşersin ? Koca ülkeyi ayağı 24 numara olan bi kızı bulmak için mi topladın lan saraya ? Bu ne müsriflik ?!

Ayrıca ayağı 24 numara olan hatun 1.20 falandır. (Sonuçta P = m . A diye bi formül var) Napçaksın 1.20 hatunu, koskoca prenssin, al ordan at gibi bi kadın, süzülsün sarayda dimi ? Yok işte ille biz söylicez.
  • Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler

Şimdi hani avcı bunu ormana götürüyo da, kesmeye kıyamıyo da geyik mi ne avlıyo da onun kanını bunun gömleğine sürüyo da cadıya götürüyo ya... Nerde abicim o gömlek ? Siz bu kıyafetin üstüne gömlek yakıştırabiliyo musunuz ? Bildiğin tuvalet lan bu, üstüne gömlek mi giyilir ? Düşünsenize pamuk prenses evden çıkarken serin olcak diye oduncu gömleği giyiyo ?

Bi de camdan tabut olmaz arkadaşım, çoluğu çocuğu sokağa salıyoz biz oynasın diye, camın içinden ceset mi görsün savunmasız yavrucaklar...
  • Rapunzel


Ya arkadaşım gavur malı mı o, ne asılıyon öyle ? Saç lan o saç... Hayır bişey değil, çeke çeke hatunu düşürcen.

O değil de, onlar nasıl iniyo acaba, senelerdir düşündüm durdum bunu. Hadi saça tırmandık çıktık, buraya kadar rapunzelin sürekli öne doğru düşme tehlikesi yaşaması ve saç diplerindeki dayanılmaz sancıyı saymazsak problem yok. Sonra rapunzeli aşağı atıp saçını pervaza mı bağladın a prens, naptın söyle bana canını yidiğim ? Hadi diyelim ki çarşaf vardı düğmüklediniz falan, klasik film fantezisi, attınız aşagı indiniz... E rapunzel gerizekalı mı o niye daha önce öyle inmemiş ? Ya da daha da çirkini, prens ordan "Hayatım burda merdiven varmış, bakk!!" demesi... Ben rapunzel olsam, o an kendimi ıslak havluyla döverim, bana mısın da demem...
  • Hansellen Gratel

Bu çocuklar, genel anlamda çok gerizekalı olmalarına rağmen, aklıma bunlarla ilgili enteresan bir şey gelmedi.. Gerçi yaptıklarının hepsi saçmalık da, bütünü bozmuyo işte... Neyse napalım, kısmet...

İşte bunların ayırdına vardığımdan beri tüm masal yazarlarını bulup bulup öldürmeyi kendime iş edindim... 23 tanesini kendi çabamla buldum, ama geri kalanı için yardıma ihtiyacım var... Görenlerin kulkedisinindigeruveyablasi@hotmail.com adresine mail atmaları rica olunur.

En az ihbarda bulunanı mavi sakala vericez. Evet.

08 Eylül 2009 tarihinde sosyomat için yazılmıştır.

Ağır Sanayide Pornografik ÖğelerAğır Sanayide Pornografik Öğeler

Sanayi deyince bir kısmınızın gözünde asık suratla mavi tulumlarla hiç durmadan kaynak yapan insanlar, bir kısmınızın gözünde de gelir düzeyi düşük insanların sahip olduğu anlamsız neşeyle müzikalde gibi şarkı söyleyerek falan çalışan insanlar canlanıyor değil mi canlarım ?

Yani eminim daha farklı şeyler düşünenleriniz de vardır ama bu bence iki genel bakış açısı.
Misal sanayide çalışıyorum dediğimde beni de herkesin saniye kadar da olsa mavi tulumla yağ pas içinde hayal ettiğini biliyorum. İlle sanayi deyince kirlenicez ya.

Halbuki sanayi yeri geldiğinde çok ilginç ve çok eğlenceli bir yer olabiliyor. İlginç insanları, insanların doldurduğu formları ve acayip terimleriyle bir çok komedi filmine taş çıkartacak hale gelebiliyor. Siz de içinde olsanız siz de çok eğlenebilirsiniz.

Mesela bir gün işyeri hekiminiz sigaranın sağlığa zararlarıyla ilgili bir konferans verdikten sonra işçilerinizden birisi “Hocam, sigara için şeytanın dışkısından türemiştir diyorlar” diyebilir ve diğer işçiler güldükten sonra “Ne gülüyosunuz bu bilimsel olarak kanıtlanmış” diyebilir.
Ya da başka bir işçiniz üretim formuna matkabı yağlayarak çalıştığını “matkap her baskıda yalandı” yazarak ifade edebilir.

Veya bir işçinize verdiğiniz, fiyatı 1 lira olan iş gözlüğünü o işçi kırınca arkadaşları o gözlük çok pahalı diye korkutursa o işçiniz fabrikadan bir şey derler korkusuyla o gözlüğü dışarıda 25 liraya yaptırabilir.

Ya da kodaman müşterilerinizden birisi sizi çok sevdiğini dile getirmek için patronunuzun yanında “ben bu kızı yerim yeaaa” diyebilir. Siz de elinizi kolunuzu nereye koyacağınızı şaşırabilirsiniz. Halbuki adam 60 yaş civarındadır ve tek derdi sizi uyuz etmektir.

Tüm bunlar olabilir de, ben her sanayi çalışanının o terimlere nasıl alıştığını çok merak ediyorum açıkçası. Artık bana komik gelmiyo ama hazırlıksız yakalanınca yine de gülüyorum.
İlk işe başladığımda merak ettiğim terimler olmuştu, cahillik tabi, biraz düşünsen bulursun aslında. Ama ben onun yerine gidip –her çiçeği burnunda öğrenme heveslisi mühendis gibi- 2 ustaya sordum. “Usta, neye göre erkek dişi diyoruz biz bu kalıpların elemanlarına?” .. Bir süre sessizlik oldu tabi, sonra çıkıntı girinti hesabından bi şekilde anlattılar.

(işte bu resimde de gördüğünüz gibi çıkıntılı olan erkek -takdir edersiniz ki, içinde çukur olan mavi kısım da dişi, bakın siz benim gibi çile çekmeden öğrendiniz)

Sonra patron benim sorduğum bir soruya cevap verirken yi anlattı. Bu da kalıbın erkekle dişisinin hiç boşluk kalmadan birbiriyle örtüşmesi anlamına geliyo. Bence öpüşme diyerek çok kibar davranmışlar. Zira bizim Türklere kalsaydı buna isim bulma işi, kesinlikle bu böyle kalmazdı.

Neyse sonra bir gün toplantıda bir parçadaki hatanın giderilmesi için kalıpta yapılacak tadilat üzerinde tartışıyoruz, bizim ustalardan birinden şöyle bir ses yükseldi sessiz zamanda: .

Yani tamam bu terimlere çok alışığız, özellikle meme demediğimiz gün geçmiyo (harika kullanışlı bir kelimeymiş gerçekten) (Meme kelimesine sanayiciler sosyomattan daha alışık yani, gerçekten inanılmaz) ama dayanma sınırımız da bir yere kadar. Zaten öyle vurgulu söyledi ki sonra kendini şöyle düzeltti :

Yalama olmak diye bişey var mesela. Evlerden ırak…

Ya da bi beyin fırtınası esnasında problem kök nedeni araştırırken sınıflamada fikir türeten bi arkadaşım dedi. Bence girmezdi o ayrı.

Onu geçtim gibi cümleler var.

Yani biraz dikkat etsen konuşulanlara, dışarıdan biriymişçesine yaklaşsan akşama kadar gülersin.
Ayrıca buradan bu blog aracılığıyla, bana stajyer olarak ya da proje oluşturmak için gelen tüm öğrencilere sesleniyorum : tüm bu terimleri size söylememdeki neden, sırıtmanızı engelleyip engelleyemeyeceğinizi görmek istememdi.

Neyse, hepinizi yıl sonuna kadar çay içmeye beklerim, sonuçta sanayi misafirperverdir, anaçtır.
San’ayi ve san’ayicinin dostu horoyinden geliyor o zaman :

13 Ekim 2009 tarihinde sosyomat için yazılmıştır.

HÜZÜN, KIRMIZI, OROSPU, KANIKSAMAK

Çok tutan blog yazmak istediğim için bazı bloglardan feyz aldım.

Kendimde de o ışığı gördüğüm için, taklit demeyelim de, esinlendiğim birkaç bloga benzer bir şeyler yazacağım.

Yalnız o değil de nasıl tuhaf bir insansam artık, bazen bazı insanların kafasını ısırmak istiyorum. (Yoo dostum yoo, fetiş değilim lütfen ekranınızın ayarlarıyla oynamayın.) Özellikle trafikteyken, saçma hareketler yaparak keskin zekalı olduğunu dünyaya ölümcül kaza riskleriyle anlatmaya çalışan şoförlerin kafalarını ısırmak istiyorum. Araçtan inip sakin adımlarla yanına gidip, elimle daireler çizmek suretiyle camı indirmesini rica edip, camdan içeri kafamı yeterli mesafeye kadar sokarak kafasını ısırıp aynı sakinlikle gelip aracıma binip uzaklaşmak istiyorum.

(Canım lütfen kapatma blogu, birazdan hüzünden, sarı sonbaharlardan falan bahsedeceğim, ama daha o kısma gelmedik.)

Bir de ev pislenmesin diye olay yeri inceleme ekiplerinin giydiği tulumlardan satın almak istiyorum ben. Yalnız yaşıyorum ve sürekli temizlik yapıyorum, hak reva değil, nerede satıldığını bilip de söylemeyenin ayak serçe parmağı masaya çarpsın. Viledanın tasarımcılarından da bir ricam olacak: Saç tellerini sürükleyen değil de viledanın içine alıp suya sokunca suya bırakan yeni bir tasarım yapmanız mümkün müdür acaba ? Eğer mümkün değilse gidip saçlarımı sıfıra vurdurmayı düşünüyorum da. Berberlerde böyle bir kavram var mı onu da merak ediyorum. Berberlere de soralım hazır soru cevap platformu oluşturmuşken : Ağbi (tasarımcıyla konuştuğumuz kadar kibar olmak zorunda değiliz, berber içimizden biri en nihayetinde) hiç gelip de “sıfıra vurun” diyen oluyor mu ? Oluyorsa bu isteğe karşılık nasıl çirkin meslek grubu cevapları geliştirdiniz ? “Şimdi hiç vurmayalım ne günahı var zavallı rakamın ya ehe he ehe” diyen meslektaşlarınız var mı ? Oldu teşekkürler.

(Ağlarken gece kollarımda, ben seni düşünüyor ve sensizliğin eğreti sessizliğini düşüncelerimdeki umutsuzlukla kol kola dans ederek kanıksıyordum. Nasıl ama ? Harika giriş yaptım değil mi ? Kapatma bak, fazlasını vaat ediyorum.)

Evlenenlere de ayar oluyorum zaten. Bir gün nikah dairesine gidip koşarak içeri girerek “ Durun ! Siz evlenemezsiniz ! Daha çok gençsiniz !” demek istiyorum. Gerçi evlenenlere uyuz olmam da kedinin ciğerle olan ilişkisine de benzemiyor değil ama sonuçta okulu bitiren de oyunda yeni level açılmış gibi de iştahla gidip evlenmesin arkadaş. Düğün var diye ben kilometrelerce yol yapmak, yeni kıyafetler almak/var olan kıyafetlerden uygununu seçmek, altın almak, “Ay darısı başına kızım!” kisvesi altında ezilmek vs. zorunda değilim. Zaten evlenemezsem en çok o taktığım altınların geri dönmemesine üzüleceğim. Tek tek belki çok sarsan bir şey değil ama 25 arkadaşın evlense şu anki altın fiyatlarına göre 2.500 lira yapıyor. 2.500 lirayla bir ömür geçinen aile var arkadaş.

(Orospu lalelerle hüzün kokan papatyalar dökerim yollarına, sen gieeeh arkadaş, içim çekildi resmen. Ne içiyorsunuz söyleyin ben de ondan içeyim.)

(Ya da söylemeyin vaz geçtim, ağlamalı blog yazmak için gidip bir sevgili bulayım da kendimi terk ettireyim.)

(Hayır o bir şey değil, hayat da üstüme üstüme gelmiyor.)

Öf parantezin içi de sıcak oldu.

Son olarak “site güvenliği” müessesesine de bok atayım da blogu kimse ağlamadan kapatalım: Sitenin sözüm ona güvenliği var, ve ben bir şey sormak için yaklaşık bir hafta kendilerini bulamadım. Bu adamlar keskin nişancı değilse bizleri nasıl koruyorlar merak etmiyor değilim, zira apartmanları izleyen kameraların görüntülendiği bilgisayar, benim 1 hafta boyunca girip çıkıp inle cinle selamlaştığım güvenlik kabininde duruyor.

(Dalgalarla bütünleştim yine, ne de güzel orospu hüzün kanıksardım seninle, kırmızı deniz yeşil yumurtalarla dans ederken…)

(Yandı devreler)

04 Nisan 2010 tarihinde sosyomat için yazılmıştır.

16 Ekim 2010 Cumartesi

Bahçelerde börülce, Ben tura atayım sen yazı; Geçmediyse kızlar tuvaletinden, Almıycaksın o kızı

Bence bir dervişin kesinlikle geçmesi gereken yerlerden biri de “kızlar tuvaleti”dir arkadaş. Bir insanın “olması” için (abi olmuşun sen olmuş cümlesindeki olmak bu) gerekli tüm bilgi ve tecrübe; burada bulunmaktadır.

 

Öyle örneklerini yaşadım ki, yazsam roman olur aslında da blog bekleyen arkadaşlar için tadımlık bi başlangıç yapayım dedim, sonradan romanını da yazıcam merak etmeyin. (“1 adımda nirvanaya ulaşma tekniği – kızlar tuvaleti” adlı kitabım pek yakında kitapçılarda) Lan en fazla ne olmuş olabilir ki diye düşünen arkadaşları da İzmir marşıyla çıkışa doğru alalım, zira bu konu ders diye okutulmuyor.

Kızlar tuvaletini kullanan insanları sınıflayarak horoyin klasiğiyle yazacağım yazımı. (evet sınıflamanın mucidi benim)

<< 1. “Ay ben bu Berk’i yerim” ciler >>
Şimdi kız kısmısı içindeki dedikoduyu çok zor tutar, hissettiği bişeyi (ki aşk meşk mevzusuysa zaten mütemadiyen alt yazı geçer belli belirsiz, napsın dayanamıyo) gördüğü ilginç bi ayrıntıyı falan paylaşmadan edemez. Yakındaki ilk tuvalet zamanını iple çeker. Çünkü ortamdaki diğer kıza anlatmazsa çatlar. E bi de kendisinin içinde fırtınalar kopuyosa ortamdan birine karşı, takip et, tuvalette söylemezse ben de çamaşır mandalıyım. Tuvaletten iki kız içeriye gayet normal surat ifadesiyle girer, içerde ikisinin suratı da saniyede 235346456 km hızla yavşar, ayh çok tatlııııııııııı çok şekeeeeeeeer gibi garip cümlelerle kızın biri diğerine durumunu anlatır. Etraflarını göremeyecekleri kadar kaptırmış oldukları için oturup dinleyebilirsin (tuvalette nereye oturuyon?) Sonra bunlar rujları sürünüp eteklerini çekiştirip saçları havalandırıp, o ilk girdikleri surat ifadesiyle içeri giderler.

<< 2. “Kusucam galiba” cılar >>
Kız milleti içmeyi bilir de, nerede duracağını kestiremez. Baktı 2 tane içti hiçbişey olmuyo, sanır ki 20 tane de içse hiç bişey olmaz. Buradan sana sesleniyorum kızıııaam, bok hiçbişey olmaz, kusuyosunuz kusuyosunuz hala uslanmıyosunuz. (ben burada dış sesim, onun için benim kustuklarımı hesaba katmıyoruz burada) Tuvalete de karga tulumba getirilen bu arkadaşlar, 3binmetreküp kustuktan sonra hala kusucam galiba diyebilecek kapasitede bayanlardır. Tekrar sesleniyorum, kusura bakmayın rahatsız da ettim tekrar ama, mümkünse kuscaksanız adam gibi şeyler yeyin lan domates falan bari yemeyin.

<< 3. “ Ay nerde olucam tabi ki evdeyim baba”cılar >>
Lan bar tuvaletindesin ayı, gümbür gümbür müzik sesi geliyo dışardan, baban yer mi, baba lan bu en nihayetinde. “Ya hayır esra sesi biraz fazla açmış ordan geliyo, ne barı” da dersen tam olur zaten. Babalarınızı aşağılamayın kızım, çok ayıp. Sevgiliye yapan da çok, “aşkıam dedim ya oturuyoz kızlarla işte” hadi babayı yedin de, sevgilin o ortamlara hiç girmiyo mu, pazardan mı aldın?

<< 4. “Yea ben çok sıkışığım girip çıkıyım mı hemen”ciler >>
Hanım kızım, birincisi biz de geçerken uğramadık, sıkışmışız da gelmişiz, ki farz et sıkışmamışız, tuvalette ömür geçirmek niyetinde değiliz, işimizi görüp gidicez hemen, ne hemen kaynak oluyosun araya? Onu da geçtim, hemen girip çıkıyım nedir ? Express işeme gibi bişey varsa lütfen bize de söyle, saatlerimizi harcamayalım tuvalette, lütfen reca ediciğim.

<< 5. “Öhmmmm” cüler >>
Sesi tam yansıtamamış olabilirim de, bu arkadaşlar kendilerini aynada seyreden arkadaşlar. En çok güldüğüm grup budur. Sen eşinle dostunla eğlenmeye gel, sonra git tuvalette kendini seyret. Ayna pahalı bişey mi abenimcanım ? Neleri var ya, bi gün birine denk geldim, kız bi hırkasının önünü ilikliyo öyle saga sola dönüyo, bi açıyo önde tutuyo öyle dönüyo, bi geri ittiriyo öyle dönüyo, bi de saçının şekline göre kombinasyonları derken 20 poz falan denedi kafadan. Sonra da tuvalete falan girmeden çıktı gitti. Barmenci ! O abla ne içtiyse ben de aynısından istiyorum.

<< 6. “Mmmmm” cılar >>
Bu ses, makyaj sesi. Hani ruj sürerken dudakları büzersin ya o ses. Saatlerce makyaj yapan gördüm. Evden komple tuvalet masasını kapmış gelmiş. Tarağı, rimeli, allıgı, ruju, fondöteni, kremi, kalemi, farı, deodorantı, parfümü, saç spreyi vs. Aklına gelen ne varsa hepsini getirmiş. Be arkadaş, onları toplayıp minicik çantana sığdırcam diye uğraşana kadar on numara makyaj yapardın zaten, nedir bu hobi mi ? Bi de 25 kokuyu birbirine karıştırıyosunuz insanı deli ediyosunuz zaten. Çık lan tuvaletten !

<< 7. “…..” cılar >>
Bu grupta ses yok abicim, bunlar insan gibi işeyip çıkıyolar çünkü. Mantığı kapmışlar. İşte beklenen kızlar tuvaleti kullanıcı profili bu zaten. İşe çık, maksadına uygun kullan mekanı, ne uğraşıyon berklen saç spreyiylen…

[ İtiraf etmek gerekirse hepsini ben de yaptım, sevgilerle efendim, esen kalın.]

01 Mayıs 2009 tarihinde sosyomat için yazılmıştır.